ZAMANSIZLIĞIN İÇİNDE KENDİNİ ZAMANLA

Saniyesi olan bir saat alıp önüne koyar ve saniyenin üzerinde gözlerini tutmaya çalışırsan şaşırıp kalacaksın; tam bir dakika boyunca bile bunu hatırlayamazsın. Belki on beş saniye, yirmi saniye en fazla otuz saniye ve unutacaksın. Başka bir fikrin içinde kaybolacaksın ve sonra aniden hatırlamaya çalıştığını hatırlayacaksın. Bir dakikalığına bile devamlı farkındalığını korumaya çalışmak zordur, o yüzden kişi bunun bir çocuk oyuncağı olmadığını fark etmelidir. Yaşamın küçük şeylerinin farkında olmaya çalışırken, unutmaman gerekir ki pek çok kereler unutacaksın. Çok uzaklardaki bambaşka bir şeye gideceksin. Hatırladığın anda suçlu hissetme; tuzaklardan birisi budur.


Şayet suçluluk hissedersen uygulamakta olduğun farkındalığa geri dönemezsin. Suçlu hissetmeyi gerektirecek bir şey yok, bu doğal. Pişmanlık duyma; bu doğal ve bu her arayanın başına gelir. Onun doğal olduğunu kabul et; yoksa pişmanlığa yakalanırsın. Birkaç saniye için bile hatırlayamadığın ve sürekli unuttuğun için suçluluk duyarsın.


Jainizm'in kurucusu Mahavira eğer bir kişi kırk sekiz dakika sürekli olarak hatırlar, farkında olursa bunun yeterli olduğunu; bu kişinin aydınlanacağını, kimsenin onu engelleyemeyeceğini bulgulamış olan tarihteki ilk kişidir. Sadece kırk sekiz dakika ancak kırk sekiz saniye bile çok zordur! Bir sürü dikkat cezp edici şey...


Suçluluk yok, pişmanlık yok; ne yaptığını unuttuğunu hatırladığın an sadece geri dön. Geri dön ve çalışmaya devam et. Dökülmüş süt için ağlama, bu çok aptalca.


Zaman alacak ama zamanla gitgide daha çok uyanık kalabildiğini fark eder hale geleceksin; belki bir dakika, belki iki dakika. Ve iki dakika boyunca farkında kalabilmek o kadar büyük keyiftir ki; ancak keyfe takılı kalma, bir şeye eriştiğini düşünme. Bu bir engele dönüşecektir. Bunlar kişinin kaybolduğu yerlerdir; küçücük bir edinim ve kişi kendisini eve varmış zanneder.


Yavaşça ve sabırla çalışmaya devam et. Acele yok; elinin altında kullanabileceğin sonsuzluk var. Hızlı olmaya çalışma. Bu sabırsızlığın bir yararı olmayacak. Farkındalık altı haftalık sürede büyüyüp sonra da ölen mevsimlik çiçekler gibi değildir. Farkındalık yetişmesi yüzyıllar süren ama binlerce yıl yaşayan ve göğe doğru elli metre, yetmiş metre yükselen Lübnan sedirleri gibidir.


Farkındalık yavaş yavaş gelişir ama gelişir. Kişi sadece sabırlı olmalıdır.


Geliştikçe daha önceden hiç hissetmemiş olduğun pek çok şeyi hissetmeye başlarsın. Mesela çok zor fark edilir olduğu için hiçbir zaman farkında olmadığın pek çok gerginliği bedeninde taşıdığını hissetmeye başlayacaksın. Artık farkındalığın orada, bu ince, narin gerginlikleri hissedebilirsin. O halde bedeninin neresinde bu gerginliği hissedecek olursan, o kısmı gevşet. Eğer tüm bedenin gevşeyecek olursa farkındalığın daha hızlı gelişecektir çünkü bu gerginlikler engellerdir.


Hatta farkındalığın biraz daha ilerlediğinde sadece uykuda rüya görmediğini fark edip şaşıracaksın; uyanık olduğunda bile arka planda bir rüya akıntısı vardır. O uyanıklığının hemen altından akmakta; gözlerini kapa ve gökyüzündeki bulutlar gibi bazı rüyaların geçmekte olduğunu her an görebilirsin. Ama yalnızca biraz daha farkında olduğunda uyanıklığının gerçek bir uyanış olmadığını görebileceksin. Rüya orada dalgalanmaktadır; insanlar onu hayale dalmak olarak adlandırıyor. Eğer koltuklarında bir an rahatlayıp gözlerini kapatacak olsalar ansızın rüya kontrolü alır. Ülkenin başbakanı olduklarını düşünmeye başlarlar ya da muhteşem şeyler yapıyorlar ya da herhangi bir şey. Tam o an görmekte oldukları rüyanın saçmalık olduğunu biliyorlar. Sen ülkenin başbakanı değilsin ama yine de sana rağmen rüyanın içinde bir şey vardır. Farkındalık uyanık halindeki rüyalarının katmanlarını fark ettirir. Ve onlar dağılmaya başlar, tıpkı bir odaya ışık getirdiğinde karanlığın dağıldığı gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder